Varlık vardır yokluk yoktur diyen filozof kimdir ?

Akilli

New member
Varlık Vardır, Yokluk Yoktur Diyen Filozof: Parmenides’in İzinde Bir Forum Yolculuğu

Arkadaşlar, bugün sizlerle biraz felsefenin derin sularına dalalım istiyorum. “Varlık vardır, yokluk yoktur” cümlesini ilk kez duyduğumda, doğrusu biraz sarsılmıştım. Çünkü günlük yaşamda sürekli varlıkla yokluğu yan yana düşünürüz; doğum ve ölüm, başlangıç ve bitiş, kazanmak ve kaybetmek… Ama Antik Yunan filozofu **Parmenides**, cesur bir şekilde yokluğun aslında var olamayacağını iddia ediyor. Yani “yokluk” dediğimiz şey sadece bir isim, bir kavram, gerçekliği olmayan bir yanılsama.

Peki bu bakış açısı sadece antik felsefenin dar odalarında mı kalmalı? Yoksa küresel düşünceye, toplumsal ilişkilerimize, hatta bireysel yaşantılarımıza da ışık tutabilir mi? Gelin bu soruları hem dünya ölçeğinde hem de yerel kültürel bağlamda ele alalım.

---

Küresel Perspektiften Varlık ve Yokluk

Dünya felsefe tarihinde “varlık” fikri sadece Yunanlılara özgü değil. Örneğin Hindistan’da Vedanta geleneği, varlığı “Brahman” olarak mutlak ve değişmez bir hakikat şeklinde tanımlar. Burada da yokluk bir yanılsamadır; çünkü evrenin özü daima mevcuttur. Budizm ise farklı bir açıdan bakar: her şeyin sürekli değiştiğini, kalıcı bir varlığın aslında olmadığını söyler. Ama yine de “mutlak yokluk” fikrine karşı mesafelidir; çünkü boşluk (şunyata) bile aslında bir tür varoluş biçimidir.

Batı felsefesine dönersek, Heidegger’in “hiçlik” üzerine düşünceleri, Parmenides’in izlerini taşısa da çok daha farklıdır. Heidegger, hiçliği varlığın anlamını açığa çıkaran bir deneyim olarak yorumlar. Yani küresel ölçekte baktığımızda, varlık-yokluk tartışması yalnızca Parmenides’in sözüyle sınırlı kalmaz, farklı kültürlerde farklı renklerle karşımıza çıkar.

---

Yerel Perspektif: Anadolu Kültüründe Varlık ve Yokluk

Bizim topraklarda ise bu mesele, hem tasavvuf hem de halk kültürü aracılığıyla çok güçlü bir şekilde işlenmiştir. Mevlânâ’nın “Hamdım, piştim, yandım” sözü, aslında varlık ve yokluk arasındaki dönüşümü simgeler. Ama tasavvufta “yokluk” olumsuz bir kavram değildir; tam tersine benliğin, nefsin yokluğu hakikate ulaşmanın yoludur.

Anadolu insanı için yokluk, aynı zamanda yoksullukla da özdeşleşir. Halk deyimlerinde “yokluk çektik” ifadesi, varlığın sadece felsefi değil, ekonomik bir boyutu da olduğunu gösterir. Burada Parmenides’in “yokluk yoktur” önermesi, halkın tecrübeleriyle çelişir. Çünkü köylü için yokluk, sofrada eksik ekmektir; işçi için boş cüzdandır.

---

Toplumsal Cinsiyet Perspektifi: Erkekler ve Kadınlar Bu Tartışmaya Nasıl Bakıyor?

Forumdaşların dikkatini çekebilecek bir nokta da şu: erkekler ve kadınlar bu meseleye farklı gözlerle bakabilir.

* Erkekler genellikle bireysel başarıya ve pratik çözümlere odaklandığı için, Parmenides’in “varlık vardır” sözünü stratejik bir motivasyon kaynağı gibi görebilir. Mesela iş dünyasında “yokluk yoktur” anlayışı, fırsatları yaratmak gerektiği şeklinde yorumlanabilir.

* Kadınlar ise toplumsal ilişkiler ve kültürel bağlara daha fazla odaklandıklarından, yokluğu toplumun hafızasıyla ilişkilendirebilir. Onlar için yokluk, unutulmuş kadın hikâyeleridir, kaybolmuş kültürel mirastır. Bu bakış açısı, varlığın sadece bireysel değil, toplumsal olarak da korunması gerektiğini vurgular.

---

Günümüz Dünyasında Parmenides’in Sözü Nasıl Anlam Kazanıyor?

Bugün teknolojinin hızla ilerlediği bir çağda yaşıyoruz. Dijital arşivler, yapay zekâ, sanal gerçeklik… Bunların hepsi yokluğu adeta imkânsız kılıyor. Çünkü bir kez internete düşen bir bilgi, neredeyse ebedi olarak varlığını sürdürüyor. Bu açıdan bakarsak, Parmenides’in sözü günümüzde daha da güncel hale geliyor: “Yokluk yoktur”, çünkü silmek isteseniz bile bir şey mutlaka bir yerde kalıyor.

Ama öte yandan, küresel krizler, savaşlar, göçler ve iklim felaketleri bize yokluğun acı yüzünü gösteriyor. Yok olan ormanlar, kaybolan kültürler, silinen diller… Bunlar Parmenides’in tezini zorlayan gerçekler. Belki de “yokluk yoktur”u bir metafizik hakikat olarak kabul ederken, pratik hayatta yokluğu önlemek için çaba harcamamız gerekiyor.

---

Siz Ne Düşünüyorsunuz?

Benim kafamda şu sorular dolaşıyor:

* Parmenides’in iddiası bugünün dijital çağında daha mı anlamlı hale geliyor?

* Yokluk gerçekten yok mu, yoksa sadece varlığı farklı biçimlerde mi algılıyoruz?

* Anadolu kültürünün “yokluk”la yoğrulmuş deneyimleri bu tartışmada bize farklı bir bakış sunabilir mi?

* Erkeklerin stratejik, kadınların ise toplumsal bağ odaklı bakış açılarını birleştirirsek nasıl bir sentez çıkar?

Forumdaşlar, sizin kendi hayatınızda “varlık” ve “yokluk” nasıl yankılanıyor? Belki kaybettiğiniz bir eşyanın hatırası, belki yok sayıldığını hissettiğiniz bir an, belki de bir toplumsal değerin yaşatılması için verdiğiniz mücadele… Bu konuyu biraz da sizin hikâyelerinizle büyütelim. Çünkü belki de varlık, tam da burada, hep birlikte düşündüğümüzde ortaya çıkıyor.
 
Üst