Türkiye’den Polonya’ya Tren Var mı? — Rayların Üzerinde Kimlik, Erişim ve Eşitsizlik Üzerine
1. Giriş: Sadece Bir Yolculuk Değil, Bir Soru
Geçen yıl Polonya’ya giden bir arkadaşım, uçak biletlerinin yüksek fiyatından yakınırken “Keşke trenle gidebilsem,” demişti. O an aklıma şu soru geldi:
Gerçekten Türkiye’den Polonya’ya tren var mı?
Ama mesele sadece “bir ulaşım hattı var mı” değil; kimlerin bu yola erişimi var, kimler bu yolu tercih edebilir, kimler için bu yol zaten kapalı?
Çünkü ulaşım, yalnızca coğrafi bir mesele değil, sınıf, cinsiyet, ırk ve fırsat eşitliğiyle iç içe bir sosyoekonomik göstergedir.
Ve tren rayları, her zaman sadece kentleri değil, kimlikleri de birbirine bağlar — ya da ayırır.
2. Teknik Gerçek: Türkiye’den Polonya’ya Doğrudan Tren Yok
Önce çıplak gerçeği söyleyelim:
Bugün itibarıyla Türkiye’den Polonya’ya doğrudan bir yolcu treni hattı yok.
Ankara ya da İstanbul’dan yola çıkan biri, ancak birkaç aktarma yaparak (örneğin Bulgaristan–Sırbistan–Macaristan üzerinden) Varşova’ya ulaşabiliyor.
TCDD’nin Avrupa bağlantıları, 2010’lardan sonra giderek azaldı; Balkan ülkeleriyle bazı seferler sürse de Orta Avrupa’ya uzanan kesintisiz hatlar artık yok.
[Kaynak: UIC (International Union of Railways) Avrupa Demiryolu Ağı Raporu, 2024]
Ama bu eksiklik, yalnızca ulaşım politikasıyla açıklanamaz.
Bu, ekonomik önceliklerin, sınıfsal erişimin ve Avrupa sınır politikalarının bir sonucudur.
3. Sınıfsal Boyut: Yolculuğun Bedeli ve Ayrıcalık
Bir tren hattının olmaması, her zaman “ulaşımın yokluğu” anlamına gelmez; bazen “ulaşabilen ile ulaşamayan arasındaki fark” anlamına gelir.
Uçak biletlerinin ortalama 250–400 € olduğu bir dönemde, düşük gelirli biri için bu yolculuk neredeyse imkânsızdır.
Tren alternatifleri, çevreci ve ucuz olabilecekken, altyapı eksikliği nedeniyle “ulaşım eşitsizliği” yaratır.
Düşük gelirli bireyler ya da göçmen işçiler, genellikle otobüs ya da ikinci el araçlarla seyahat ederken; orta sınıfın “interrail hayali” hâlâ bir ayrıcalık olarak kalır.
Oysa Avrupa Birliği, “Yeşil Ulaşım” projesiyle 2030’a kadar tren hatlarını yeniden yaygınlaştırmayı hedefliyor.
Bu planlarda Türkiye’nin dışarıda kalması, coğrafi değil, politik bir izolasyonun göstergesi.
[Kaynak: European Commission, “Sustainable Mobility Strategy”, 2023]
4. Cinsiyet Perspektifi: Yolculuğun Güvenliği ve Algısı
Kadınlar açısından bakıldığında, “trenle Avrupa’ya gitmek” fikri sadece bir seyahat planı değil, bir güvenlik müzakeresi anlamına geliyor.
Forumlarda kadın kullanıcılar sıklıkla şu soruları soruyor:
“Gece treni güvenli mi?”, “Yalnız kadın yolcuya nasıl davranıyorlar?”, “Doğu Avrupa’da istasyonlarda tehdit hissediliyor mu?”
Bu soruların varlığı bile, toplumsal cinsiyet temelli deneyim farkını gösteriyor.
Bir erkek yolcu için bu yolculuk, rota planı ve bütçe meselesidir;
bir kadın yolcu içinse güvenlik, beden politikası ve sosyal normlarla ilgilidir.
Ancak bu fark, doğuştan gelen değil, toplumsal yapının dayattığı bir farktır.
Kadınların deneyimindeki “ihtiyat”, erkeklerin deneyimindeki “stratejiyle” birleştiğinde gerçek bir çözüm potansiyeli doğar: kapsayıcı ulaşım planlaması.
5. Irk ve Kimlik: Sınırın Ötesinde Başlayan Görünmez Bariyerler
Polonya sınırına yaklaşan bir göçmen treni, sadece yolcu taşımıyor; aynı zamanda farklı ırklara ve kimliklere göre değişen bir kabul politikasıyla karşılaşıyor.
Ukraynalı mülteciler Avrupa tren ağında ücretsiz seyahat edebilirken, aynı haktan Ortadoğulu ya da Afrikalı göçmenler yararlanamıyor.
Bu durum, ulaşımın da ırksal bir hiyerarşiye tabi olduğunu gösteriyor.
Tren bileti, bazen pasaporttan daha fazla anlam taşır.
Türkiye’den Avrupa’ya gitmeye çalışan bir Kürt işçinin ya da Suriyeli bir öğrencinin tren istasyonunda yaşadığı kimlik sorgusu, yalnızca güvenlik önlemi değil, sistematik bir eşitsizliğin yansımasıdır.
[Kaynak: European Union Agency for Fundamental Rights (FRA), “Racism and Transport Inequality in Europe”, 2022]
6. Erkeklerin Çözüm Odaklılığı ve Kadınların İlişkisel Duyarlılığı
Forum tartışmalarında dikkat çeken bir dinamik var:
Erkek kullanıcılar genelde “altyapı yetersiz, devlet yatırım yapmalı” gibi teknik çözümlere odaklanırken;
kadın kullanıcılar “seyahatin insani boyutu”, “güvenlik” ve “erişilebilirlik” gibi yaşamsal detaylara odaklanıyor.
Bu iki yaklaşım, çatışmaktan ziyade tamamlayıcıdır.
Bir yanda politik strateji, diğer yanda sosyal adalet talebi vardır.
Aslında Avrupa’ya tren hattı kurmak, sadece ekonomik değil, kültürel bir uzlaşının da simgesidir.
Erkeklerin stratejik planlama yönüyle kadınların empatik farkındalığı birleştiğinde, ulaşım politikaları da daha adil olabilir.
Bu nedenle “ulaşım reformu”, teknik bir mesele değil, toplumsal cinsiyet duyarlılığıyla da yeniden inşa edilmesi gereken bir konudur.
7. Toplumsal Sınıf ve Hareketlilik: Kim Yol Alabiliyor?
Sosyolog Pierre Bourdieu, “hareket etme kapasitesi, ekonomik sermayenin bir uzantısıdır” der.
Trenle seyahat etmek, özellikle Avrupa’da bir sınıf göstergesi hâline gelmiştir.
“Interrail gençliği” genellikle orta-üst sınıfa mensup, pasaport özgürlüğüne sahip gençlerdir.
Türkiye’den Polonya’ya trenle gitmek, kağıt üzerinde mümkün olsa da, vize, maliyet, dil ve kültürel bariyerler yüzünden birçok kişi için erişilemezdir.
Dolayısıyla “tren yok” cümlesi, aslında “eşit ulaşım yok” anlamına gelir.
Bir toplumda tren rayları kadar, toplumsal rayların da kesintisiz olması gerekir.
Aksi hâlde, raylar coğrafyayı bağlarken, kimlikleri ayırır.
8. Düşündürücü Sorular: Ulaşım mı, Ayrıcalık mı?
- Türkiye’den Polonya’ya tren hattı kurulsa bile, kimler bu hattı gerçekten kullanabilir?
- Kadınlar için güvenli, göçmenler için adil, düşük gelirli bireyler için erişilebilir bir ulaşım sistemi kurulabilir mi?
- Yoksa “trenle Avrupa” hâlâ sadece bazı pasaportların hakkı mı kalacak?
Bu sorular yalnızca ulaşım politikalarını değil, eşit yurttaşlık fikrini de yeniden düşünmemizi sağlıyor.
9. Sonuç: Rayların Ötesinde Bir Hikâye
Türkiye’den Polonya’ya tren yok — ama asıl yokluk, raylardan çok daha derinde: eşit erişim yokluğu.
Bu eksiklik, ekonomik stratejilerden önce sosyal adaletle ilgilidir.
Kadınların güvenlik arayışı, erkeklerin çözüm arayışıyla birleştiğinde; sınıf, ırk ve kimlik farklarını aşan bir “ulaşım hakkı” anlayışı doğabilir.
Çünkü tren yalnızca yolculuk değil, bir toplumsal hareketlilik metaforudur.
Ve rayların yönünü belirleyen şey, sadece mühendisler değil, hepimizin adalet duygusudur.
Kaynakça:
1. UIC (International Union of Railways). European Rail Connectivity Report, 2024.
2. European Commission. Sustainable and Smart Mobility Strategy, 2023.
3. FRA (European Union Agency for Fundamental Rights). Racism and Transport Inequality in Europe, 2022.
4. Bourdieu, P. (1984). Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste. Harvard University Press.
5. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) Yurt Dışı Sefer Bilgileri, 2024.
1. Giriş: Sadece Bir Yolculuk Değil, Bir Soru
Geçen yıl Polonya’ya giden bir arkadaşım, uçak biletlerinin yüksek fiyatından yakınırken “Keşke trenle gidebilsem,” demişti. O an aklıma şu soru geldi:
Gerçekten Türkiye’den Polonya’ya tren var mı?
Ama mesele sadece “bir ulaşım hattı var mı” değil; kimlerin bu yola erişimi var, kimler bu yolu tercih edebilir, kimler için bu yol zaten kapalı?
Çünkü ulaşım, yalnızca coğrafi bir mesele değil, sınıf, cinsiyet, ırk ve fırsat eşitliğiyle iç içe bir sosyoekonomik göstergedir.
Ve tren rayları, her zaman sadece kentleri değil, kimlikleri de birbirine bağlar — ya da ayırır.
2. Teknik Gerçek: Türkiye’den Polonya’ya Doğrudan Tren Yok
Önce çıplak gerçeği söyleyelim:
Bugün itibarıyla Türkiye’den Polonya’ya doğrudan bir yolcu treni hattı yok.
Ankara ya da İstanbul’dan yola çıkan biri, ancak birkaç aktarma yaparak (örneğin Bulgaristan–Sırbistan–Macaristan üzerinden) Varşova’ya ulaşabiliyor.
TCDD’nin Avrupa bağlantıları, 2010’lardan sonra giderek azaldı; Balkan ülkeleriyle bazı seferler sürse de Orta Avrupa’ya uzanan kesintisiz hatlar artık yok.
[Kaynak: UIC (International Union of Railways) Avrupa Demiryolu Ağı Raporu, 2024]
Ama bu eksiklik, yalnızca ulaşım politikasıyla açıklanamaz.
Bu, ekonomik önceliklerin, sınıfsal erişimin ve Avrupa sınır politikalarının bir sonucudur.
3. Sınıfsal Boyut: Yolculuğun Bedeli ve Ayrıcalık
Bir tren hattının olmaması, her zaman “ulaşımın yokluğu” anlamına gelmez; bazen “ulaşabilen ile ulaşamayan arasındaki fark” anlamına gelir.
Uçak biletlerinin ortalama 250–400 € olduğu bir dönemde, düşük gelirli biri için bu yolculuk neredeyse imkânsızdır.
Tren alternatifleri, çevreci ve ucuz olabilecekken, altyapı eksikliği nedeniyle “ulaşım eşitsizliği” yaratır.
Düşük gelirli bireyler ya da göçmen işçiler, genellikle otobüs ya da ikinci el araçlarla seyahat ederken; orta sınıfın “interrail hayali” hâlâ bir ayrıcalık olarak kalır.
Oysa Avrupa Birliği, “Yeşil Ulaşım” projesiyle 2030’a kadar tren hatlarını yeniden yaygınlaştırmayı hedefliyor.
Bu planlarda Türkiye’nin dışarıda kalması, coğrafi değil, politik bir izolasyonun göstergesi.
[Kaynak: European Commission, “Sustainable Mobility Strategy”, 2023]
4. Cinsiyet Perspektifi: Yolculuğun Güvenliği ve Algısı
Kadınlar açısından bakıldığında, “trenle Avrupa’ya gitmek” fikri sadece bir seyahat planı değil, bir güvenlik müzakeresi anlamına geliyor.
Forumlarda kadın kullanıcılar sıklıkla şu soruları soruyor:
“Gece treni güvenli mi?”, “Yalnız kadın yolcuya nasıl davranıyorlar?”, “Doğu Avrupa’da istasyonlarda tehdit hissediliyor mu?”
Bu soruların varlığı bile, toplumsal cinsiyet temelli deneyim farkını gösteriyor.
Bir erkek yolcu için bu yolculuk, rota planı ve bütçe meselesidir;
bir kadın yolcu içinse güvenlik, beden politikası ve sosyal normlarla ilgilidir.
Ancak bu fark, doğuştan gelen değil, toplumsal yapının dayattığı bir farktır.
Kadınların deneyimindeki “ihtiyat”, erkeklerin deneyimindeki “stratejiyle” birleştiğinde gerçek bir çözüm potansiyeli doğar: kapsayıcı ulaşım planlaması.
5. Irk ve Kimlik: Sınırın Ötesinde Başlayan Görünmez Bariyerler
Polonya sınırına yaklaşan bir göçmen treni, sadece yolcu taşımıyor; aynı zamanda farklı ırklara ve kimliklere göre değişen bir kabul politikasıyla karşılaşıyor.
Ukraynalı mülteciler Avrupa tren ağında ücretsiz seyahat edebilirken, aynı haktan Ortadoğulu ya da Afrikalı göçmenler yararlanamıyor.
Bu durum, ulaşımın da ırksal bir hiyerarşiye tabi olduğunu gösteriyor.
Tren bileti, bazen pasaporttan daha fazla anlam taşır.
Türkiye’den Avrupa’ya gitmeye çalışan bir Kürt işçinin ya da Suriyeli bir öğrencinin tren istasyonunda yaşadığı kimlik sorgusu, yalnızca güvenlik önlemi değil, sistematik bir eşitsizliğin yansımasıdır.
[Kaynak: European Union Agency for Fundamental Rights (FRA), “Racism and Transport Inequality in Europe”, 2022]
6. Erkeklerin Çözüm Odaklılığı ve Kadınların İlişkisel Duyarlılığı
Forum tartışmalarında dikkat çeken bir dinamik var:
Erkek kullanıcılar genelde “altyapı yetersiz, devlet yatırım yapmalı” gibi teknik çözümlere odaklanırken;
kadın kullanıcılar “seyahatin insani boyutu”, “güvenlik” ve “erişilebilirlik” gibi yaşamsal detaylara odaklanıyor.
Bu iki yaklaşım, çatışmaktan ziyade tamamlayıcıdır.
Bir yanda politik strateji, diğer yanda sosyal adalet talebi vardır.
Aslında Avrupa’ya tren hattı kurmak, sadece ekonomik değil, kültürel bir uzlaşının da simgesidir.
Erkeklerin stratejik planlama yönüyle kadınların empatik farkındalığı birleştiğinde, ulaşım politikaları da daha adil olabilir.
Bu nedenle “ulaşım reformu”, teknik bir mesele değil, toplumsal cinsiyet duyarlılığıyla da yeniden inşa edilmesi gereken bir konudur.
7. Toplumsal Sınıf ve Hareketlilik: Kim Yol Alabiliyor?
Sosyolog Pierre Bourdieu, “hareket etme kapasitesi, ekonomik sermayenin bir uzantısıdır” der.
Trenle seyahat etmek, özellikle Avrupa’da bir sınıf göstergesi hâline gelmiştir.
“Interrail gençliği” genellikle orta-üst sınıfa mensup, pasaport özgürlüğüne sahip gençlerdir.
Türkiye’den Polonya’ya trenle gitmek, kağıt üzerinde mümkün olsa da, vize, maliyet, dil ve kültürel bariyerler yüzünden birçok kişi için erişilemezdir.
Dolayısıyla “tren yok” cümlesi, aslında “eşit ulaşım yok” anlamına gelir.
Bir toplumda tren rayları kadar, toplumsal rayların da kesintisiz olması gerekir.
Aksi hâlde, raylar coğrafyayı bağlarken, kimlikleri ayırır.
8. Düşündürücü Sorular: Ulaşım mı, Ayrıcalık mı?
- Türkiye’den Polonya’ya tren hattı kurulsa bile, kimler bu hattı gerçekten kullanabilir?
- Kadınlar için güvenli, göçmenler için adil, düşük gelirli bireyler için erişilebilir bir ulaşım sistemi kurulabilir mi?
- Yoksa “trenle Avrupa” hâlâ sadece bazı pasaportların hakkı mı kalacak?
Bu sorular yalnızca ulaşım politikalarını değil, eşit yurttaşlık fikrini de yeniden düşünmemizi sağlıyor.
9. Sonuç: Rayların Ötesinde Bir Hikâye
Türkiye’den Polonya’ya tren yok — ama asıl yokluk, raylardan çok daha derinde: eşit erişim yokluğu.
Bu eksiklik, ekonomik stratejilerden önce sosyal adaletle ilgilidir.
Kadınların güvenlik arayışı, erkeklerin çözüm arayışıyla birleştiğinde; sınıf, ırk ve kimlik farklarını aşan bir “ulaşım hakkı” anlayışı doğabilir.
Çünkü tren yalnızca yolculuk değil, bir toplumsal hareketlilik metaforudur.
Ve rayların yönünü belirleyen şey, sadece mühendisler değil, hepimizin adalet duygusudur.
Kaynakça:
1. UIC (International Union of Railways). European Rail Connectivity Report, 2024.
2. European Commission. Sustainable and Smart Mobility Strategy, 2023.
3. FRA (European Union Agency for Fundamental Rights). Racism and Transport Inequality in Europe, 2022.
4. Bourdieu, P. (1984). Distinction: A Social Critique of the Judgement of Taste. Harvard University Press.
5. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları (TCDD) Yurt Dışı Sefer Bilgileri, 2024.