Doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerine ait halk oyunu nedir ?

Cansu

New member
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun Halk Oyunları: Bir Hikâyenin İçinden

Selam forumdaşlar,

Bugün sizlerle yıllar öncesinden içime işleyen bir anıyı paylaşmak istiyorum. Belki de her birimizin kulağına bir yerlerden çalınan davul-zurna sesi, belki de köy düğünlerinde ellerini omuz omuza atan insanların görüntüsü… Bu toprakların kalbinde halk oyunları sadece bir eğlence değil, bir kimlik, bir varoluş biçimi. Hele ki Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, halayın ilk adımı atıldığında insan, köklerinin derinliğini hisseder.

Bir Düğünün Başlangıcı

Yıllar önce, Mardin’in küçük bir köyünde bir düğüne gitmiştim. Güneş dağların ardında yavaşça kaybolurken, meydanda ateşler yakıldı. Kadınlar rengârenk elbiseleriyle süslenmiş, erkekler ise başlarına bağladıkları poşularla bir araya gelmişti. Tam o sırada davulun tok sesi duyuldu, zurnanın acı tatlı ezgisi gökyüzüne yükseldi.

Halay başlayacaktı. Fakat bu sadece bir oyun değil, bir mesajdı. Erkekler için bu oyun; dayanışma, strateji, adım adım ilerleyişti. Kadınlar içinse bağ kurmak, duyguları paylaşmak, topluluğu bir arada tutmaktı. İşte tam da bu yüzden halk oyunları, erkeklerin çözüm odaklı aklıyla, kadınların empatik kalbini aynı çizgide buluşturuyordu.

Erkeklerin Adımları: Stratejinin Ritimle Dansı

Meydanın ortasında, yaşça büyük olan Mehmet Ağa halayın başını tuttu. O an yüzündeki ciddiyet, bana sanki bir savaşa giriyormuş gibi geldi. Çünkü onun için halay, sadece dans değildi; birlik olmanın en görünür haliydi. Adımlarını öyle sağlam basıyordu ki, yanındaki gençler de aynı güvenle ona uyuyordu.

— “Bak evlat,” dedi yanındaki delikanlıya, “adımını sağlam atmazsan, arkamızdaki de tökezler.”

Bu cümle bana çok şey düşündürdü. Erkekler için bu oyun, bir strateji zinciri gibiydi. Biri hata yaparsa, tüm zincir sarsılırdı. Doğu’nun zorlu coğrafyasında, hayatta kalmak da böyle değil miydi? Omuz omuza, yan yana, birlikte yürümek…

Kadınların Elleri: Empatinin Dokunuşu

Biraz ileride kadınlar kendi aralarında halaydaydı. Ama onların yüzlerindeki ifade daha farklıydı. Göz göze geliyor, tebessümlerle birbirlerine güç veriyorlardı. Bir kadın, yanındaki genç kıza usulca fısıldadı:

— “Kızım, adımlarını benimkine uydur, biz birlikteyiz.”

Kadınların halayında strateji yok muydu? Elbette vardı ama onların asıl gücü duygudaşlıktaydı. Empatiyle kurdukları bağ, adımlarını bir melodiye dönüştürüyordu. İşte o anda fark ettim: Erkekler geleceğe sağlam basmanın yollarını ararken, kadınlar bu anı bir duygu köprüsüyle büyütüyordu.

Halayın Ortasında Bir Çocuk

Dikkatimi küçük bir çocuk çekti. Henüz sekiz yaşlarındaydı, ayakları kısa, adımları dengesizdi. Bir türlü ritme uyamıyordu. Erkeklerin arasında tökezledi, kadınların arasında çekingen kaldı. Tam vazgeçecekken yaşlı bir kadın elinden tuttu:

— “Gel oğlum, önce kalbini dinle. Davulun sesi ayağına değil, yüreğine vurur.”

Çocuk gözlerini kapattı, bir süre zurnanın sesine kulak verdi. Sonra yavaş yavaş adımlarını düzeltmeye başladı. O anda meydandaki herkesin yüzünde aynı ifade belirdi: gurur. Çünkü bu çocuk, hem erkeklerin stratejisini hem kadınların empatisini öğrenmişti. Halayın asıl ruhu da buydu zaten: akıl ve kalbin birleşimi.

Halk Oyunlarının Sessiz Mesajı

Doğu ve Güneydoğu’nun halk oyunları – ister halay, ister govend, ister delilo olsun – sadece eğlencelik değildir. Onlar, binlerce yıllık kültürün bedenle dile gelmiş hâlidir. Adımlar bir şifre gibi nesilden nesile aktarılır.

Erkekler için bu oyunlar, köyün sorunlarını çözmek kadar önemlidir. Çünkü halayda herkesin uyumu, köyün geleceğinin bir sembolüdür. Kadınlar içinse halay, yalnız olmadıklarını hissettirir. Birbirlerinin elini tutarken, acılarını ve sevinçlerini de paylaşırlar.

Birlikte Olmanın Gücü

Düğün ilerledikçe ateşler yükseldi, gökyüzünde yıldızlar parladı. Meydanın bir ucundan diğerine uzanan halay zinciri, adeta köyün kalp atışıydı. O anda anladım ki bu oyunların asıl gücü, insanları bir araya getirmesindeydi.

Bir erkek, “Ne güzel strateji kurduk, herkes aynı adımı atıyor,” derken, bir kadın, “Ne güzel hislerimizi paylaşıyoruz, kalplerimiz aynı anda çarpıyor,” diyordu. İki farklı yaklaşım, aynı zincirde birleşiyordu.

Bir Forumdaşın Sorusu

Şimdi dönüp bakınca, o düğün benim için bir hayat dersiydi. Halk oyunları sadece birer dans değil, toplumun ruhunu yansıtan aynalardı. Erkeklerin stratejik bakışıyla kadınların empatik yaklaşımı birleştiğinde ortaya kültürün en güçlü simgesi çıkıyordu.

Peki siz ne dersiniz forumdaşlar? Sizin köyünüzde, şehrinizde ya da çocukluğunuzda izlediğiniz bir halk oyunu oldu mu? O an size ne hissettirdi?

Belki de hepimizin içinde hâlâ bir yerlerde o davulun sesi, o zurnanın ezgisi vardır.

---

İşte ben bu hikâyeyi sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü halk oyunları sadece geçmişin değil, geleceğin de köprüsü. Bir gün yine bir düğünde davul-zurna çalarsa, adımlarınızı sadece ayaklarınızla değil, kalbinizle atın. O zaman göreceksiniz ki Doğu’nun ve Güneydoğu’nun oyunları aslında hepimizin hikâyesi.
 
Üst